Oluklu Mukavva Tarihçesi
İlk oluklu malzeme, şapkaların iç kısımlarında kullanılmak üzere İngiltere'de üretilip, 1856 yılında patenti alınmıştır. 1871 yılında Amerika' lı Albert L. Jones kağıda yapıştırdığı ondüleyi cam şişeleri korumak için kullanıncaya dek “oluklu” malzeme İngiliz beyefendilerin şapkalarından dışarı çıkmamış.
Oluklu Mukavva, dünyada üretilişinden 83 yıl sonra ülkemizde ilk olarak İzmit'te SEKA tarafından üretilmiştir. OMÜD' e göre 2000 yılında ülkemizde 717.794 ton oluklu mukavva üretilmiştir ve sektörde 6666 kişi çalışmaktadır. Türkiye'de kişi başına düşen oluklu mukavva tüketimi yılda ortalama 11 kg’ dır. Ülkemiz oluklu mukavva üretiminde Avrupa'da Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere ve İspanya'dan sonra 6. sıradadır.
Oluklu Mukavvanın Temeli
Oluklu mukavvanın temeli 19. Yüzyıl ortalarında şekillendirilmiş kâğıtların, nazik malzemelerin nakliyesinde kullanılması ile başlar, patenti ise 1856 yılında İngiltere'de alınır, ancak şu an anladığımız anlamda kullanımı Albert Jones tarafından New York' da gerçekleşir, Jones; ilk defa lamba camlarının korunması amacıyla silindir şeklinde oluklu mukavvalar geliştirir.
İlk makine ise 1874 yılında yüksek miktarlı oluklu mukavva üretmek amacıyla G. Smith tarafından tasarlanır ve aynı yıl Oliver Long tarafından Jones' in geliştirdiği buluş paralelinde üretilir, bugün bilinen oluklu mukavva üretimi tekniği de bu makineye dayanmaktadır.
1890 yılında İskoçya'da doğan Robert Gair ilk oluklu mukavva koliyi keşfetti, oluklu mukavva plakalarını yarı keserek kurmalı bir koli yapan Gair, bir gün nakliye hasarına uğrayan daktiloları koruma amaçlı bir sipariş alınca fabrikasyon üretimine geçmiştir, oluklu mukavva 20. Yüzyılda ahşap ambalajın yerine geçmiş ve kullanımı oldukça yaygınlaşmıştır.
Oluklu mukavva kutular ilk olarak cam, porselen ve çanak gibi nakliye esnasında kolaylıkla kırılabilen malzemelerin paketlemesinde kullanılmış, daha sonra ise meyvelerin tüketiciye zedelenmeden ulaşmasını sağlamak amacıyla meyve sandığı olarak kullanılmaya başlanmıştır, günümüzde ise vazgeçilmez bir ambalaj malzemesi olarak yerini almıştır.
135 Yıldır Kullanılagelen Oluklu Mukavva
İstenilen şekilde tasarlanabilen, %100 geri dönüşüm oranı sayesinde ve yapıldığı malzeme nedeniyle çevreyi kirletmeyen, taşıdığı ürünün yapısını bozmadan, koruyarak taşıyan, saklayan, depolayan, üretim koşullarının standardı sayesinde insan sağlığına zararı olmayan, temizleme ve iade yükü bulunmayan, doldurmada, boşaltmada ve depolamada emek ve zaman tasarrufu sağlayan, baskı teknolojilerinin gelişmesi nedeniyle işlenebilen, grafik ve yazılar sayesinde bir satış elemanı gibi de davranabilen, stok maliyeti ve depolama maliyeti düşük olan, hafif olduğundan ürüne ek taşıma maliyeti yüklemeyen, tüketici ambalajını da ambalajlayan bir sanayi ürünü olan bir ambalaj malzemesi olduğundan kullanılır.
Bunun gibi özellikleri onu en çok tercih edilen ambalaj malzemesi yapar, sahip olduğu özelliklere sahip başka bir ambalaj malzemesi yoktur.
Türkiye de Oluklu Mukavva Sektörü
Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları A.Ş. (SEKA) 1954 yılında İzmit tesislerinde ilk Oluklu Mukavva Fabrikasını işletmeye açmak suretiyle, Türkiye Oluklu Mukavva Sanayisinde kurucu olmuştur.
Özel sektör, 1960 yılından sonra oluklu mukavva yatırımına ve üretimine ilgi duymaya başlamıştır. Türkiye Oluklu Mukavva Sanayisinin en hızlı gelişme dönemi 1975-1995 yıllarıdır. Büyük kuruluşlar 1981 yılında başlayarak gelişmiş teknolojiye dayalı, yüksek kapasiteli yatırımlara yönelmiş, bazıları da ikinci ve üçüncü oluklu hatlarını işletmeye almıştır. Türkiye Oluklu Mukavva Sanayisinde yer alan tek devlet kuruluşu SEKA 1993 yılında Oluklu ve Kutu fabrikasını satarak bu alandan çekilmiştir.
Türkiye' de İlk Matbaa yı Kim Kurdu?
Türkiye'de ilk matbaayı kuran adam, 1674 yılında Macaristan'da Kolojvar şehrinde doğmuştu.
Sonradan İbrahim Müteferrika adını alan aynı şahıs yoksul bir ailenin çocuğuydu. Çocuk sayılacak yaştayken, ilerde Protestan papazı olmak üzere eğitim görmesi için ruhban okuluna verildi. 1692 yılında Macar Kralı Tökeli İmre Osmanlı ordusu ile Avusturyalılar' a karşı aynı safta savaşıyordu. Protestan olduğu için Avusturyalılar tarafında yer alan henüz 18 yaşındaki ruhban okulu öğrencisi, İkinci Viyana kuşatmasından sonra yapılan bir savaşta Osmanlılar' a esir düştü. İstanbul'a getirilerek esir pazarında "köle" olarak satıldı. Onu satın alan adam sert, acımasız ve kabaydı. Bu duruma katlanamayan delikanlı Müslümanlığı kabul etti. İbrahim adını aldı.
Daha sonraları Türklük ve Müslümanlığa içten övgülerle dolu "Risale-i İslamiye" adını taşıyan eseri yazdı. Bu kitabın yazılışı 1711 - 1714 yılları arasına rastlar.
İbrahim zeki ve gerçekten bilgili bir adamdı. Macarca, Latince ve daha başka batı dillerini biliyordu. Tez zamanda Türkçe, Arapça, Farsça da öğrenmişti. Özellikle "Risale-i İslamiye" adındaki kitabı yazdıktan sonra, sadaret kaymakamı olan Nevşehirli İbrahim Paşa tarafından çok tutuldu. Sonradan Sadrazam olan İbrahim Paşa onu koruyuculuğu altına aldı. Nevşehirli İbrahim Paşa batı düşünce ve uygarlığıyla ilgili, yenilikler yapmak isteyen bir kimseydi, Devlet hizmetine alınan İbrahim efendi 1715 yılında "Müteferrika" rütbesiyle Viyana'ya siyasi göreve atandı. Orta Macar (Erdel-Transilvanya) Kralı Rakoçi' nin yanına verildi. Başka görevlerde bulundu.
1719 yılında, Fransa'da elçilik görevinden dönmüş olan Mehmet Çelebinin oğlu Sait Mehmet Efendi (sonradan sadrazam olan Yirmi sekiz Çelebizade Sait Mehmet) ile, birlikte bir matbaa açmak ve kitap basmak için Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'ya başvurdular. İbrahim Paşa her türlü yardımını ve büyük ölçüde etkili desteğini esirgemedi. Teknik işlerle sadece İbrahim Müteferrika meşgul olmak üzere, ilk Türk matbaasını (basımevi) açtılar. Burada ilk eser olarak 2 ciltlik, büyük "Vankulu Lügati basıldı. Sadrazam Damat İbrahim Paşa, dini olmayan kitapların basmanın şeriat bakımından sakıncalı sayılmadığına dair fetva da sağlamıştı. Fakat koyu dindarlar, bağnaz kişiler gene de hoşnutsuzdular.
İlk sekiz on eserin basılmasından sonra, Sait efendi ayrıldı. İbrahim Müteferrika, Viyana'dan harf (hurufat) dökümcüleri, hakkaklar da getirterek, ilk matbaayı 1726 yılında, Sultanahmet' deki evinin yakınında kurmuştu ama 1730 yılında Patrona Halil ayaklanması oldu. Damat İbrahim Paşa öldürüldü. III. Ahmet tahttan indirildi. Her yenilik girişimi ve atılımı gibi matbaacılık işi de durdu. Sonradan, İbrahim Müteferrika sadece kendi adına kitap basmak üzere I. Mahmut'tan yeni bir ferman almayı başarabildi.